asymptote
kaostan yer altı karanlığı ile karanlık gece doğdu; sonra, geceden de esir ve gündüz ortaya çıktı
"Hesiodos"
photo by Boris Savelev
Yalnızlık / Rilke
Yalnızlık bir yağmur gibidir.
Denizden akşamlara yükselir;
uzak mı uzak ovalardan gelir,
ağar göğe, hep ordadır göklerin.
Ve düşer gökten üstüne şehrin.
Alaca saatlerde yağar geri,
nice ki sabaha döner bütün sokaklar;
nice ki göğdeler, bir şey bulamamış hiçbiri,
umutlar boşa çıkmış, üzgün ayrılırlar;
nice ki insanlar karşılıklı nefret içre kalırlar
yan yana bir yatakta yatarken:
akar yalnızlık ırmaklarla derken...
Seçilmiş şiirler & duino ağıtları, syf. 61
İz yayıncılık, 2010
çev. A. Turan Oflazoğlu
Denizden akşamlara yükselir;
uzak mı uzak ovalardan gelir,
ağar göğe, hep ordadır göklerin.
Ve düşer gökten üstüne şehrin.
Alaca saatlerde yağar geri,
nice ki sabaha döner bütün sokaklar;
nice ki göğdeler, bir şey bulamamış hiçbiri,
umutlar boşa çıkmış, üzgün ayrılırlar;
nice ki insanlar karşılıklı nefret içre kalırlar
yan yana bir yatakta yatarken:
akar yalnızlık ırmaklarla derken...
Seçilmiş şiirler & duino ağıtları, syf. 61
İz yayıncılık, 2010
çev. A. Turan Oflazoğlu
Gonzo Corpus, Sayı V: Varoluşun O Karanlık Dehlizi “Ölüm”
İçindekiler
Bütün Ölüler / Tibet Pinhan
Yıkım Yazısı’ndan Fragmanlar / Maurice Blanchot
Ölüm Üzerine Bir Tartışma Denemesi / Halil Duranay, Kamil Savaş & Mehmed Topuz
Ölüm ve Müziğe Etkisi / Jeremy Utku Rıfat
Ölümsüzlük Teorisi ve Gilles Deleuze: Bir Ölüm, İki Hayat / Cengiz Erdem
İnsan Olmak Ölüyor / Arzu Reis
Varolmanın Baştacı / Evrim Ulusan
Allak Bullak Olmak İstiyorum ya da Peygamberin Makamını Sonlandırmak / Roger Gilbert-Lecomte
Bütün Ölüler / Tibet Pinhan
Yıkım Yazısı’ndan Fragmanlar / Maurice Blanchot
Ölüm Üzerine Bir Tartışma Denemesi / Halil Duranay, Kamil Savaş & Mehmed Topuz
Ölüm ve Müziğe Etkisi / Jeremy Utku Rıfat
Ölümsüzlük Teorisi ve Gilles Deleuze: Bir Ölüm, İki Hayat / Cengiz Erdem
İnsan Olmak Ölüyor / Arzu Reis
Varolmanın Baştacı / Evrim Ulusan
Allak Bullak Olmak İstiyorum ya da Peygamberin Makamını Sonlandırmak / Roger Gilbert-Lecomte
http://lawgiverz.tumblr.com/post/22323389659/gonzo-corpus-say-v-varolusun-o-karanl-k-dehlizi
99 SAV - Michael McClure
1. İNSAN BİR ETOBURDUR KENDİNİ DENEYLEYEN.
2. İNSAN BİR MEMELİ HAYVANDIR.
3. EVREN MESİHTİR.
4. TANRI BİR'İ YARATTI.
5. VAHDET KESRETTİR.
6. 27 GÖRÜ MESİH'İN ÇIKARIMIDIR.
7. GÖRÜLER TANRILARIN VE TANRIÇALARINDIR.
8. BİR MEMELİYLE BİR YILDIZ AYNIDIR.
9. YILDIZLAR GAZDIR.
10. GALAKSİLER AKIŞKANDIR.
11. TÜM HAYAT ZAMAN, MEKÂN & BOYUTTAN BAĞIMSIZ BİR ET YONTUSUDUR.
12. TOPLUM MEMELİLER İÇİN BİR HAPİSHANEDİR.
13. TÜM YARATILAR BİRDİRLER: KANATLI, YÜZGEÇLİ, KÜRKLÜ, DUYARGAÇLI VE PROTOPLAZMA.
14. PANDA TAVUSKUŞUDUR.
15. İNSAN BİR PANDADIR.
16. ALABALIK İNSANDIR.
17. KURT ULUR.
18. KARBON, HİDROJEN, NİTROJEN, OKSİJEN, SÜLFÜR.
19. GÜNEŞ BİR YILDIZDIR.
20. ÇOCUKLAR ÖZGÜRDÜR.
21. BİR ÇOCUĞUN BEDENİ.
22. MESİH TEİZMİ KULLANMAMIŞTIR.
23. PSİKOLOJİKSEL YAPI SALT ÖZDÜR.
24. HER KİŞİ ÖTEKİ KİŞİDİR.
25. BATIN OLAN ZAHİRİN ÖRGÜSÜ ZAHİR OLAN ZAHRİNKİ DENLİ KARMAŞIKTIR.
26. SİNİR SİSTEMİ, BELLEK VE OLUŞ, BİR TAKIMYILDIZININ PARÇALARIDIR.
27. TÜM TAKIMYILDIZLAR BİR TEK TAKIMYILDIZDIR.
28. YAŞAM DALGA'DIR.
29. NESİL TÜKENMESİ ZÜHUR ETME- SİDİR- KTİR.
30. KAR LEOPARI KORKAK BİR CÜCEDİR.
31. YERYÜZÜ BİR KAR LEOPARIDIR.
32. YAŞAM TOPOLOJİK KARMAŞADIR..
33. SERVET GÜÇTÜR.
34. GÜÇ BU YILDIZDAN GELİR.
35. AKIL TEK DEĞİLDİR AKILLAR VARDIR.
36. ZULÜM, AZAP, BENCİLLİK, KİBİR CANSIKICIDIR.
37. HER MEMELİYE MÜSTAHAKTIR.
38. TEMBEL HAYVANIYLA KARTAL BİRDİR -AYNI ŞEKİLDE İNSAN DA.
39. MOLEKÜLLER VE ATOMLAR VARDIRLAR VE YOKTURLAR.
40. SADECE ÖZÜNDE EHLİLİK OLAN KENDİNİ EHLİLEŞTİREBİLİR.
41. İNSAN VE KÖPEK KENDİNİ EHLİLEŞTİREBİLİR.
42. İNSANOĞLU KÖPEKLER İÇİN YABANATLARI, KEDİLER İÇİNSE BALİNALAR BESLER.
43. DENİZKESTANELERİ BÜYÜK FİLOZOFLARDIR.
44. PLATON, CHARLIE CHAPLIN' DİR -İSA İSE ANACREON.
45. PARA GÜLÜNÇTÜR.
46. DOLAR TASMADIR.
47. YONCA YARATIDIR.
48. VAROLAN HERKESE YETECEK DENLİ SU VAR.
49. HER ŞEY DOĞAL.
50. GÜZELLİK SEBEP'TİR.
51. "ET" TASAVVURDUR.
52. SON DÖNEM YUNAN AKLI İLAHLAŞTIRDI.
53. TEKDÜZELİK DELİLİKTİR.
54. SINIR DIŞ'TIR.
55. SINIR İÇ'TİR.
56. YAŞAM MOLEKÜLLER VE BULUTSU İLE ERGİYEREK ZÜHUR OLUNMUŞTUR.
57. DİN, METACILIK, POLİTİKA, KALKINMA, TEKNOLOJİ, EVANGELİZMDİR..
58. EVANGELİZM TEKDÜZELİĞİN ÇOĞALIMLAŞMASIDIR.
59. DEVRİM İÇSEL'DİR.
60. İSYAN BEDENSELDİR.
61. PARMAKUÇLARINDAKİ IŞIK YILDIZLARIN IŞIĞIDIR.
62. UYGUN OLAN ÖLÇÜ YANLIŞTIR.
63. KARA ADAM PEMBE ADAM YOK, YA DA SARI -ONLAR MEMELİLERDİR.
64. MESİH, İKTİDAR PEŞİNDE KOŞAN KORKUNÇ BİR VAİZ- ÖĞRETMEN DEĞİLDİ.
65. ULUSLAR YANLIŞ KITA BÖLÜNÜMLERİDİR.
66. ŞEHİRLER POPÜLASYON GİRDABIDIR.
67. DOĞA ŞEHİRDE BATIP BOĞULDU -ŞİMDİ ARTAKALAN PARÇALARI YÜZÜYOR SU ÜSTÜNDE.
68. ONLAR TEK BİR DİLDİ -İŞARET, SES VE VÜCUDUN TİTREŞİMİ.
69. GENÇLİK AÇILDIĞI YA DA YÜKSELDİĞİ ZAMAN DARBELERE MARUZ KALIR.
70. CÜCE DİYARINDA BİR VARLIK.
71. ÇOCUKLAR HAYVANSAL BİR YÜKÜN ALTINDA -SAVAŞ İÇİN KULLANILIYORLAR.
72. YAŞAM İSTİRAHAT DEĞİL HAREKETTİR.
73. IŞIK VE KARANLIK İSTEĞE BAĞLI AYRIM.
74. YUMRUK GERÇEKTİR -MAKİNALI TÜFEK, BOMBA, NAPALM KOMÜNİKASYONUN FANTEZİLERİDİR.
75. PROPAGANDA NARKOZDUR.
76. POPÜLASYON İSE BAĞIMLILIK.
77. AŞK SADECE ET İLE YAPILABİLİR YA DA BULUNABİLİR.
78. CEZAEVLERİ VE MAHKEME SALONLARI TEKDÜZELİKTİR.
79. SAVAŞ TEK RENKTİR.
80. İPEK PÜSKÜLLÜ SÖĞÜT, CALIFORNIA ÇAMI, KELEBEK -ÇİÇEK AÇMIŞ BAHARDIR.
81. DELİLİK GEÇİCİ VE DOĞALDIR.
82. O HER ŞEYDİR.
83. RUH SIKICI -ÖZ İSE HIZLI VE UÇUŞKAN.
84. CIRCIRBÖCEĞİ SAVAŞÇISI VE MÜZİĞİDİR TANRININ.
85. ŞAHİN YAKINDIR GEÇİCİ BİLMEYE.
86. HERHANGİ BİR CİNSEL GRUP SÖZDE DOĞALDIR.
87. TEMİZLİK TANIMLANAMAZ: HEM DOĞAL HEM PİS.
88. DRUGLAR SİMYANIN ÖZETİNİ SUNAR.
89. MANEVİYAT HAYATİYATTIR.
90. KURNAZLIK GENÇ YARATISIDIR.
91. ESKİ YARATI SAĞLAMDI-R.
92. AKILLILIK, BELLEK, HAYAL GÜCÜ, DUYUSALDIR -TAKIMYILDIZININ ZİHNİNDE ET VARDIR.
93. ALTTAN ALMAK DENEYİMLERİN ÇEŞİTLİLİĞİNDEN KAYNAKLANIR.
94. ŞİMDİ EM.
95. GEÇMİŞ, ŞİMDİ, GELECEK VE BOYUTLAR DENGE İÇİN ALANLARIDIR.
96. ET İÇİN ŞANSLI BİR YARATI.
97. ŞANS VE ET İLAHİ.
98. GÖZ VE DİL YARATILARIN TARLASI.
99. ET DEVİNEN BİR MAĞARADA KIPIRTISIZ BİR HAVADIR.
Michael McClure
Beat Kuşağı Antolojisi, syf. 229-...-232
Sel yayıncılık, Altıkırkbeş Yayın, 2011
hazırlayan Şenol Erdoğan
The Wanderer and His Shadow -Gezgin ve Gölgesi
Man!— What is the vanity of the vainest man compared with the vanity which the most modest possesses when, in the midst of nature and the world, he feels himself to be “man”!
304.
İnsan!— Nedir ki en kibirli insanın kibirliliği, en mütevazı insanın kendini doğada ve dünyada “insan” olarak hissedişindeki kibirlilik karşısında!"
- Friedrich Nietzsche, The Wanderer and His Shadow (Gezgin ve Gölgesi)
source zemberek vadisi
photo by Demiurg
- Friedrich Nietzsche, The Wanderer and His Shadow (Gezgin ve Gölgesi)
source zemberek vadisi
photo by Demiurg
Peter Henry Emerson
Sunrise at Sea, 1887 |
The Clay-Mill, 1888 |
The Ferry, 1890 |
The Grafter, 1887 |
Plate XXVIII The Ferry Boat Inn, Tottenham, 1888 |
Plate XXI The Crown Inn, Broxbourne, 1888 |
Plate XX Broxbourne Church, 1888 |
Plate XVII Field's Weir, Near Rye House, 1888 |
Plate XV The Old Rye House Inn, 1888 |
Plate XIX Poplars and Pollards on the Lea, Near Broxbourne, 1888 |
Plate XIV The Conspirators' Room, Old Rye House, 1888 |
Plate XII The Lea Near Hoddesdon, 1888 |
Plate XI Hoddesdon, Herts, 1888 |
Osier-Peeling, 1888 |
Great Yarmouth Harbour, 1890 |
Crusoe's Island, River Granta, 1887 |
Children of the Broad, 1890 |
At the Ferry - A Misty Morning, 1893 |
At Plough - The End of the Furrow, 1887 |
A Yarmouth Row, 1890 |
A Winter's Morning, 1887 |
A Slipery Path - Winter Scene, 1888 source/ kaynak : http://www.photogravure.com |
Clemente'nin Gördükleri / Robert Creeley
(Clemente's Images by Robert Creeley)
1)
Uyuyan kuşlar, bana yol gösterin,
Tatlı kuşlar, ben
Bu siyah odanın içinde,
Beyaz ayın gerisinde
Karanlık gecede
Gördüklerim korkutur beni.
2)
Kim o yaklaşan kürklü, yuvarlak başlı
Bana bakan?
Kim bu bekleyen, derilerde oturan, vücudu dalgalanan?
Diğeri hâlâ neye bakıyor, neyle oynuyor durmadan?
3)
Dimdik dur
Acı dolu hayatın kavrayıcı, kararlı küçük koruyucuları geliyor
İğneler saplanmış her yerine ve sıkışmış küçük şişeler içinde.
4)
Dünyanın rahmi
Bir kaplumbağanın geniş sırtında
Bu şekilde taşındı
Yumurtalar ve inciler,
Bu sırada doğdu
Et ve kan ve kemik
5)
Ne istediğini söyleyeceğim sana,
Bir kelime söylemek,
İçindeki harfleri bilmek için,
Bir deri düşer,
Ve ortaya çıkar büyük kulaklı bir baş,
Bir göz ve bir ağız.
6)
Burada suyun altında, nefessiz, baslı altında,
Anla ki bir acı, ipliği iğneye geçirdi,
küçük bir adamla,
Balığa gitti,
ve balık göründü.
7)
Küçük büyük olsaydı,
o zaman şimdi olsaydı,
Burası orası olsaydı,
Bulunacak olan bulunmuş olsaydı,
Var olan akıldan ibaret olsaydı,
Hayat bizi yine de korur muydu?
8)
Bir baş kondu rafın üzerine
Bir hayvanın eli aldı onu ve
Yerleştirdi boş bir ceset üstüne
Lekeli
Gördüğü sessizce duran kuş gibi asla olamayacak olan ceset üstüne
9)
Kayıp değil,
Daha iyi ya da daha kötü değil
Kaynağa bağlı olmalı ihtiyaçlar
Beraberimizde getirdiklerimiz, çuvaldaki her şey,
Nasıl ve neye bağlılar ya da bağlıydılar?
10)
Herkesin çocuğu yürür
Aynı dolambaçlı yolu
Güler, ağlar, ölür.
Bu 'herkesin çocuğu'dur.
Gelenlerin ve gidenlerin arasında olan henüz.
11)
Bir tutku olarak dön, gökyüzü her zaman olacak onun yeryüzü
diye hayal ettiği yerden çok yüksekte
Orada durur ilk doğumla gelen ilahi insanlar,
İhtiyar yılanın dişleri arasında,
Kilitli durur akılda ilk başladığı günkü gibi
12)
İçimde, bir diğeriyim kendimin
Huzura yakın
Diğer yanım ya da diğeri, bilir ötekini,
Kapıyı açar ve içeri girer çabucak
Birlikte ya da tek tek, yaşarız aynı insanı
İki hâlâ bir,
Kalamaz ayrı.
13)
Benim için ağlayın,
Bütün hayatları çalınanlar.
Umut edenler mutluluğu altından,
Sonsuz, ferah, çıngıraklı sesinden paranın
Arının altın balı yaptığı kovanlarından başka
14)
Baştan ayağa,
Dikkatle konulur bir kutuya
Tutkuyla yaşadığı hayatın kalıntılarını taşır vücudunda hâlâ
Ama derinlerde, iki katlı çuvalın içinde
Erdemlerini tutar akılsız bir gerçekte
15)
Şekiller bekler,
Kuğu, fil, tavşan, at, maymun, inek, sincap, timsah
Var olanlar gider şimdi şuursuzca bekleyen bedenden,
Yeniden birleşmeye ve bir başka hikaye anlatmaya onu sabırla bekleyen annesine
16)
Düşünce yeniden oluşur,
Bir anneden bir eşe uzanan zorlu yolu açar
Bilgisiz bedenlerin yaptığı jest gibi
Anlamlarını arayan sözcükler yazar
Dokunmak için,
Ve söylemek için,
Nasıl olabilirim ben, şimdiye kadar ben olan o iken?
17)
Etrafında ve içinde
Ve yukarıda ve aşağıda tekrar,
Uzakta ve yakında,
Burada ve orada,
Ortadaki,
Kocaman, yuvarlak bir yokluk.
18)
Mecazi değil,
Vücut gerçek dünya.
Toza dönüşen,
Bütün vücutların olması gerektiği gibi
Toprak olan,
İçinde tohumların öldürüldüğü.
19)
Her ayak hisseder gideceği yolu,
Benlikten geçen yankılar
Vücudu dimdik tutar,
Artık kapılar üzerindeki beden,
Yukarı bakar, sonra aşağı,
Ve hareket eder ileri doğru.
20)
İhtiyaç; keşfin annesi,
Maksadın babası,
Kardeşe ve sayısız diğerlerine kardeş olan,
Zamanı geldiğinde hepsi bir olan
Ölümle randevu,
Yankılanan başta ve kırılan kalpte.
21)
Bedende biri bulunur
Kalpte bir diğeri.
Akılda beni keşfeder
Bedende gökyüzünü
Rüyalarda birmiş gibi uyu,
Ve uyan diğerlerinin bulunduğu o yere
22)
Her karmaşıklığı yok et,
İçindeki aklın her burkulması,
Her sıkılan yumruk,
Belirlenmiş ve kilitlenmiş her düşünce,
Artık unutuldu, yok et.
23)
Ne hissettirdi
Hep bir olmak
Bulmuş olduğun beden içinde,
Akıl tuzağına düşmek
Kendi içinde yalnız,
Diğerlerinde yalnız olmak?
24)
Kırık kalpler ve meraklı yankılar,
Ve arkalarında eski bir bahçe,
Hepsi birbirine bağlanmış,
Solmuş ve tanıdık çiçekleriyle
Doğrunun gerçekliği
Mavinin maviliği.
25)
Gerçek şimdi bir kutuda
Boyutsuz ve durumsuz
İçi boş.
İbadet et
Savaş.
Ve süzül uzaklara.
Beat Kuşağı Antolojisi
Sel Yayıncılık & 6: 45 Yayın, Haziran 2011, syf. 187-...- 193
hazırlayan Şenol Erdoğan
çeviren Özge Akgül
1)
Uyuyan kuşlar, bana yol gösterin,
Tatlı kuşlar, ben
Bu siyah odanın içinde,
Beyaz ayın gerisinde
Karanlık gecede
Gördüklerim korkutur beni.
2)
Kim o yaklaşan kürklü, yuvarlak başlı
Bana bakan?
Kim bu bekleyen, derilerde oturan, vücudu dalgalanan?
Diğeri hâlâ neye bakıyor, neyle oynuyor durmadan?
3)
Dimdik dur
Acı dolu hayatın kavrayıcı, kararlı küçük koruyucuları geliyor
İğneler saplanmış her yerine ve sıkışmış küçük şişeler içinde.
4)
Dünyanın rahmi
Bir kaplumbağanın geniş sırtında
Bu şekilde taşındı
Yumurtalar ve inciler,
Bu sırada doğdu
Et ve kan ve kemik
5)
Ne istediğini söyleyeceğim sana,
Bir kelime söylemek,
İçindeki harfleri bilmek için,
Bir deri düşer,
Ve ortaya çıkar büyük kulaklı bir baş,
Bir göz ve bir ağız.
6)
Burada suyun altında, nefessiz, baslı altında,
Anla ki bir acı, ipliği iğneye geçirdi,
küçük bir adamla,
Balığa gitti,
ve balık göründü.
7)
Küçük büyük olsaydı,
o zaman şimdi olsaydı,
Burası orası olsaydı,
Bulunacak olan bulunmuş olsaydı,
Var olan akıldan ibaret olsaydı,
Hayat bizi yine de korur muydu?
8)
Bir baş kondu rafın üzerine
Bir hayvanın eli aldı onu ve
Yerleştirdi boş bir ceset üstüne
Lekeli
Gördüğü sessizce duran kuş gibi asla olamayacak olan ceset üstüne
9)
Kayıp değil,
Daha iyi ya da daha kötü değil
Kaynağa bağlı olmalı ihtiyaçlar
Beraberimizde getirdiklerimiz, çuvaldaki her şey,
Nasıl ve neye bağlılar ya da bağlıydılar?
10)
Herkesin çocuğu yürür
Aynı dolambaçlı yolu
Güler, ağlar, ölür.
Bu 'herkesin çocuğu'dur.
Gelenlerin ve gidenlerin arasında olan henüz.
11)
Bir tutku olarak dön, gökyüzü her zaman olacak onun yeryüzü
diye hayal ettiği yerden çok yüksekte
Orada durur ilk doğumla gelen ilahi insanlar,
İhtiyar yılanın dişleri arasında,
Kilitli durur akılda ilk başladığı günkü gibi
12)
İçimde, bir diğeriyim kendimin
Huzura yakın
Diğer yanım ya da diğeri, bilir ötekini,
Kapıyı açar ve içeri girer çabucak
Birlikte ya da tek tek, yaşarız aynı insanı
İki hâlâ bir,
Kalamaz ayrı.
13)
Benim için ağlayın,
Bütün hayatları çalınanlar.
Umut edenler mutluluğu altından,
Sonsuz, ferah, çıngıraklı sesinden paranın
Arının altın balı yaptığı kovanlarından başka
14)
Baştan ayağa,
Dikkatle konulur bir kutuya
Tutkuyla yaşadığı hayatın kalıntılarını taşır vücudunda hâlâ
Ama derinlerde, iki katlı çuvalın içinde
Erdemlerini tutar akılsız bir gerçekte
15)
Şekiller bekler,
Kuğu, fil, tavşan, at, maymun, inek, sincap, timsah
Var olanlar gider şimdi şuursuzca bekleyen bedenden,
Yeniden birleşmeye ve bir başka hikaye anlatmaya onu sabırla bekleyen annesine
16)
Düşünce yeniden oluşur,
Bir anneden bir eşe uzanan zorlu yolu açar
Bilgisiz bedenlerin yaptığı jest gibi
Anlamlarını arayan sözcükler yazar
Dokunmak için,
Ve söylemek için,
Nasıl olabilirim ben, şimdiye kadar ben olan o iken?
17)
Etrafında ve içinde
Ve yukarıda ve aşağıda tekrar,
Uzakta ve yakında,
Burada ve orada,
Ortadaki,
Kocaman, yuvarlak bir yokluk.
18)
Mecazi değil,
Vücut gerçek dünya.
Toza dönüşen,
Bütün vücutların olması gerektiği gibi
Toprak olan,
İçinde tohumların öldürüldüğü.
19)
Her ayak hisseder gideceği yolu,
Benlikten geçen yankılar
Vücudu dimdik tutar,
Artık kapılar üzerindeki beden,
Yukarı bakar, sonra aşağı,
Ve hareket eder ileri doğru.
20)
İhtiyaç; keşfin annesi,
Maksadın babası,
Kardeşe ve sayısız diğerlerine kardeş olan,
Zamanı geldiğinde hepsi bir olan
Ölümle randevu,
Yankılanan başta ve kırılan kalpte.
21)
Bedende biri bulunur
Kalpte bir diğeri.
Akılda beni keşfeder
Bedende gökyüzünü
Rüyalarda birmiş gibi uyu,
Ve uyan diğerlerinin bulunduğu o yere
22)
Her karmaşıklığı yok et,
İçindeki aklın her burkulması,
Her sıkılan yumruk,
Belirlenmiş ve kilitlenmiş her düşünce,
Artık unutuldu, yok et.
23)
Ne hissettirdi
Hep bir olmak
Bulmuş olduğun beden içinde,
Akıl tuzağına düşmek
Kendi içinde yalnız,
Diğerlerinde yalnız olmak?
24)
Kırık kalpler ve meraklı yankılar,
Ve arkalarında eski bir bahçe,
Hepsi birbirine bağlanmış,
Solmuş ve tanıdık çiçekleriyle
Doğrunun gerçekliği
Mavinin maviliği.
25)
Gerçek şimdi bir kutuda
Boyutsuz ve durumsuz
İçi boş.
İbadet et
Savaş.
Ve süzül uzaklara.
Beat Kuşağı Antolojisi
Sel Yayıncılık & 6: 45 Yayın, Haziran 2011, syf. 187-...- 193
hazırlayan Şenol Erdoğan
çeviren Özge Akgül
İşte Beat Kuşağı! The New York Times Magazine, 16 Kasım 1952 / John Clellon Holmes
Birkaç ay önce, ulusal bir dergi "Gençlik" ana başlığı ve "Annem Beni Kızdırıyor" alt başlığı ile bir yazı yayınladı. Yazı, marihuana içerek güzelleşen ve bunun hakkında konuşmak isteyen on sekiz yaşında Kaliforniyalı bir kız ile ilgiliydi. Röportajcı onun fikirlerini "esrar"ın hızlı, tempolu dili eşliğinde kaydederken birisi şipşak bir fotoğraf çekti. Karşılaştığınız her beş kişiden birinin kullanıcı olduğu yeni bir kültürün parçası olduğu gerçeğine ve bu durum hakkındaki mücadelesine bakacak olursak, çarpıcı bir fotoğraftı. Solgun, dikkat çekici bir yüzü vardı ve orada yozlaşmaya ilişkin en ufak bir iz bile yoktu. Bu öyle bir yüzdü ki, ancak doğruculuk namına ciddi bir efor sar edilerek suçlu bulunabilirdi. Tek şikayeti "İnsanlar bizi neden rahat bırakmıyor?" idi. İşte bu yüz Beat kuşağının yüzüydü.
Bu temiz yüz, savaştan beri muntazaman gazetelerde boy gösteriyordu. Bronx'ta bir mahkemede araba çalmak suçuyla hakimin karşısına çıkmadan önce ciddi bir gülümseme ve suçsuz bakışlarla kameraya bakıyordu. Aynı yüz, biraz daha ciddi bir tavırla, eski askeri okul mezunlarını temsilen Life dergisinin sayfalarından size bakıyordu. Çünkü dediğine göre küçük işletmelerin öleceğine inandığından bulabildiği en kapsamlı kuruluşta rahatlık çarklarından biri olmaya karar vermişti. Ve bu yüz biraz daha genç ve biraz daha şaşkın da olsa, Illinois'de ilk bakire olmayanlar kulübü ortaya çıktığında fotoğraflananlarla da aynıydı. Üçüncü Cadde'de bara yaslanmış ve kendini içerek rahatlamanın kollarına bırakmış genç metin yazarıyla, külüstür arabasıyla Rus ruleti oynayan, Los Angeles'ta toplama otomobilin enerjik sürücüsü arasında sadece bir kıta ve birkaç yıl fark vardı. Onlar uçtakilerdi. İkisinin arasında da erkek arkadaşlarıyla şimdi mi yatmalılar yoksa biraz daha mı beklemeliler diye düşünen sekreterler; gelip geçici hevesleri ile Detroit'e giden, birbirlerinden destek alan tamirci erkekler; kokteyllerde birçok ünlüyü tanıyormuş edasıyla davranıp onlardan sık sık bahseden hevesli modeller mevcuttu. Ama yüzler hep aynıydı: Parlak, düzeyli, gerçekçi ve meydan okuyan.
Tüm bu kuşağı etiketleme girişimi hiçbir zaman pek tatmin edici olmaz. Yine de son savaşı yaşamış olanlar ya da en azından savaş bittiğinde kendine bir içki alabilecek yaşta olanlar, kalitesinin yüksekliği sıfatına bağlı bir üniformaya sahip olmuş gibi görünüyorlar..."Beat" kelimesinin kökleri belirsiz olsa da anlamı Amerikalıların büyük bir çoğunluğu için oldukça açıktır. Katıksız bıkkınlıktan çok, kullanılmışlık, yaralanmışlık hissini ifade eder. Bir bakıma zihnin ve esas olarak ruhun çıplaklığı, bilincin temellerine iniş ile ilintilidir. Kısaca, dramatiklikten uzak bir şekilde kişinin kendi duvarlarına karşı baskı uygulaması anlamına gelmektedir. Bir adam eğer meteliksizken elindeki tüm kaynaklar üzerine iddiaya girebiliyor ise 'beat'tir ve genç kuşak da ilk gençliklerinden itibaren hiç durmadan böyle yapagelmiştir.
Mensuplarında içgüdüsel bir bireysellik vardır ve bunu yansıtmak için bohemliğe ya da zorlama eksantrikliğe ihtiyaç duymazlar. Kasvetli kriz döneminin kötü kolektif koşulları sırasında doğmuş, küresel bir savaşın kolektif kök söktürücülüğü esnasında sütten kesilmiş olduklarından, kolektif bakış açısına güvenmezlerdi. Ancak hiçbir zaman dünyayı hayallerinden uzakta tutmayı başaramamışlardı. Onların çocukluk hayalleri Münih'in karanlık ışıklarında, Nazi-Sovyet paktında ve karartmalarda ikamet ediyordu. Ergenlikleri milli savunma tahlilleri, gece mesaileri ve askeri kıta intikallerinin tepetaklak dünyasında harcanmıştı. Bağımsız zihinlerini gece yarısından sonra vardıkları ve şafağa yaklaşırken ayrıldıkları kıyı mevziilerinde, meyhanelerde ve USO'larda geliştirmişlerdi.
Ağabeyleri, kocaları, babaları ya da erkek arkadaşları bir gün telgrafın ucunda, bir sonraki gün ölü bulunabiliyordu. Dünyanın zangırdayan dört köşesinde veyahut fabrikalar ya da yalnız tamirciler tarafından işgal edilen kendi ana vatanlarında, araya giren onca kötü şeyden kalan pek az zamanda, en dipteki ve en zirvedeki insan davranışlarına ilişkin özel deneyimler edindiler. Onlara kalan barış ve huzur sadece bir sonraki gazete manşeti kadar güvenliydi. Soğuk barış dönemiydi. Özgürlüğe karşı olan tutkuları ve (savaşın uyumlulaştırdığı gibi) öldüren bir tempo ile yaşayabilme yetenekleri; karaborsa, caz müziği, uyuşturucular, rastgele cinsellik, işportacılık ve Jean-Paul Sartre'a yönlendirdi. 'Beat'lik daha sonra belirdi.
Bu savaş sonrası kuşağıydı ve sınırları savaşlarla çizen bir dünyada, çoktan kendini "kayıp" olarak adlandıran diğer savaş sonrası kuşaklarla karşılaştırılmaya başlanmıştı. Kükreyen "20'ler" ve kükremesini sağlamış olan kuşak, duygusal bir yeniden diriliş içindeydi ve yapılan karşılaştırma değerliydi. Kayıp Kuşak, bir spor arabada artık hiçbir şey hiçbir anlam ifade etmediğinden, histerik bir şekilde gülerken bulunmuştu. "Sefahat dolu gelecek" arayışı ile mi yoksa "geçmişten sofuca" kaçış amacıyla mı bilmeksizin Avrupa'ya göç etmişti. Sembolleri dağınık saçlar, kaçak viski mataraları ve "Tenis oynayan var mı?" sorusunda özetlenen umutsuz havailik eğilimleri idi. Bu bir gözünü gerçeklere açma macerasıydı, ta ki kendisi bir göz boyamaya dönüşene kadar. Her davranış, oynadığı kaybolmuşluk dramıyla trajik ya da ironik bir üçüncü kişi tavrına dönüşüyordu ve T.S. Eliot'ın Çorak Ülke'si sezgisi güçlü bir şairin çıkmaz sokak ifadesinden çok daha fazlasıydı. Bu şiirin istilacı atmosferi, okuyucunun her şeyin uyumunun kaybolmaya başladığını hissetmesi ile neredeyse nesnesiz bir kaybediş hissine kapılmasına sebep oluyor; tüm kuşak için, kendi ruh durumuna dehşet verici bir şekilde uyumlu bir imajı yansıtıyordu.
Ama bugünün vahşi çocukları kayıp değiller. Heyecanlı, çoğunlukla alaycı ve her zaman kararlı olan yüzleri bu kelimeye yakışmıyor, bu kelime onlara çok yapmacık geliyor. Bu kuşak Kayıp Kuşağın birçok sembolik tavrının kullanımına sebep olan mahrumiyet hissinin dokunaklı havasının eksikliğini yaşıyor. Dahası, Kayıp Kuşağın tekrarlayıp durduğu parçalanmış idealler ve ahlaki değerler konusunda atılan çamur yüzünden ağlayıp sızlama hali, onun bu takıntıları bugünkü gençliği hiç ilgilendirmiyor. Onlar bu tür şeylere karşı korkunç derecede vurdumduymazlar. Onlar bu harabede yetiştirildiler ve artık onu fark etmiyorlar. Onlar artık bir şeyleri hayal etmek için değil, "dibe vurmak" ve "uçmak" için içiyorlar. Onların uyuşturucuya ya da rastgele cinselliğe eğilimleri hayal kırıklığından ötürü değil sadece meraktan kaynaklanıyor.
İçlerinden ancak en ümitsizleri, kendi gerçeklerini kâbus olarak adlandıracak ve gerçekten de bir şeylerini kaybettiklerini dile getirecektir: Geleceklerini. Bir gelecek hayal edebilecek kadar büyüdüklerinden beri, bu gelecek zaten tehlikedeydi. Onlar için kişisel ve sosyal değerlerin olmaması, bastıkları zemini ayaklarının altından kaydıran yeni bir keşiften çok, günübirlik çözümler bulmalarını gerektiren bir problemdi. Nasıl yaşanacağı onlar için neden yaşandığından daha can alıcıydı. İnanç yitimiyle dolu Kayıp Kuşağın aksine, Beat Kuşağı gün geçtikçe daha fazla inanma ihtiyacıyla doluyordu. Voltaire'in eski sağlam şakasının rahatsız edici bir canlandırması gibiydi: "Eğer Tanrı yoksa onu icat etmemiz gerekiyor." Onun yokluğundan hayıflanmak yerine, yoğun ve gelişigüzel bir şekilde her yerde onun adına totemler icat ediyorlar.
Otoyolda saatte doksan mil hızla ilerleyen ve hayata ayaklarıyla yön veren nihilistler için, modern dünyaya katlanamadığı için, uçağını bir gün güneşe doğru uçurmak isteyen Kayıp Kuşak şairi Crosby gibileri yoktur. Modifiye araç sürüsü ölümü sadece onu alt etmek için çağırır. İçindeki hayatı bildiği tek yolla ortaya koymaktadır; aşırılıkla. Uyuşturucu ile şarj olmuş yüzü arzularla dolu kız, Fitzgerald'ın yazdığı gibi "içki ya da uyuşturucunun etkisiyle halka açık yerlerden bağırarak çıkartılan kızlar ya da kadınlar" dan değildi. Bunun yerine, ikna edici bir ciddilikle toplumun kendisine asla veremediği "kamu vicdanı"nı marihuanada nasıl bulduğunu anlatıyordu. Büyük ihtimalle gece yarısına kadar Kayıp Kuşaktan meslektaşı kadar çok içmiş olan metin yazarı, Pazar günü akşamdan kalma bir halde “God and Man at Yale”i okuyor olacaktı. Kayıp Kuşaktan farkları, bir şeye ancak kendi içlerinde olduğunda inanmaları ama içlerinde olduğunda da inanmak için ortaya koydukları neredeyse şişirilmiş iradeleriydi. Geleneksel bakış açısıyla "imkansız" görünene bile inanma iradesi. Şu ya da bu yöne doğru aşırıya kaçmayı kaçınılmaz kılan da buydu.
Yaşlıların Beat Kuşağı'na baktıklarında sarsılmalarının derindeki nedeni, gördükleri olgulardan duydukları tiksintiden çok, onları harekete geçiren tutumdan duydukları sıkıntıdır. Endişelerinin gerçek nedeni bu sıkıntı olsa da tutum yerine olgularla ilgili tartışıyor ya da yasa çıkartıyorlar. Genç bir uyuşturucu bağımlısının gözlerine bakan gazete okuyucusu, sadece taşıyıcıların elektrikli sandalyeye oturtulmasını isteyenlerin çokluğundan duyduğu korku ve şaşkınlığı bulabiliyor. Sosyologlar, daha akademik kaygılarla, en büyük hırsı monolitik bir kuruluşta güvenli bir başlangıç yapmak olan genç erkek kalabalığı hakkında endişe duyuyorlar. Çağdaş tarihçiler gençler arasındaki politik, dini ya da diğer türlü örgütlü hareketlerin eksikliğinden duydukları şaşkınlığı ifade ediyorlar. Yazdıkları makalelerde, kendi kendinin patronu ve doğal bir lider olmanın bizim en değerli ulusal özelliklerimiz olduğunu hatırlatıyorlar. Her yerde temiz ahlak sahibi insanlar başlarını sallıyor ve genç kuşağa neler olduğunu merak ediyorlar.
Belki de henüz, bir kolda aşırılık ve diğer kolda gelenekçilik olmasının arkasında yatan sebebin, bir insanın hayat felsefesini destekleme mevziisinden, insanların tahammül kapasitesine destek verme mevziisine doğru gerilemiş olmaktan ortaya çıkan "bekle ve gör" politikası olduğunun farkında değiller. Beat Kuşağı fikirlere karşı bağışıklıkları yok, onlardan büyüleniyorlar. Onların savaşı, hem geçmişte hem de gelecekte, her zaman fikirlerin savaşı oldu ve olacak. Onlar yine de, en nihayetinde, çatışmanın kritik anının, insanın bir fikirle değil bir insanla kavga etmesi olduğunu biliyorlar. Aynısı aşk için de geçerli. Bu öyle bir kuşak ki, fikirlere inanmaktan çok fikirlerle eğlenmek gibi bir yeteneğe sahip. Ama inançlarının kısmiliğini ya da hiç olmamasının nedenini bir köşeye bırakırsak, bir kaç yüzyıldır inanca dayalı eylemin saplantılı bir problem olduğu ilk kuşak bu. Bu durum her yerde ortaya çıkıyor ve hayret verici sayıdaki taraf inanmak için şiddetli bir arzu duyuyor.
Yenilikçiler ve radikal genç Cumhuriyetçiler de dahil olmak üzere bir aşırılıklar kuşağı olduğu gerçeği bir yana, Sezar'ın kim olduğunu Sezar'a kadar ve Tanrı'nın ne olduğunu Tanrı'ya kadar sorguluyorlar. Caz, uyuşturucu ve gece hayatının mistikliği ile yaşayan en sıkı yenilikçinin, yaşadığı "eski kafalı" toplumu yok etmek gibi bir isteği yok, sadece ondan yakasını kurtarmak var. Bir sokak kürsüsüne çıkmak ya da bir manifesto yazmak ona absürt geliyor. Hemen hemen her şeyin onlar için "engel" teşkil ettiği normal dünyaya bakınca, yine de şöyle diyorlar: "Her şeye rağmen burası Arden Ormanları ve eğer ona doğru bakmayı başarabilirsen sıçrayabilir bile." Genç Cumhuriyetçi de, hemen hemen aynı şekilde, çoğu zaman Babbitt'i kendi kültürel kahramanı ilan etmiş gibi görünse, ne Babbitt gibi hoyrat ne de Babbitt gibi materyalist.
Uyum gösterir çünkü bunun sosyal açıdan pratik olduğunu düşünür, erdemli olduğunu düşünmez. Her iki pozisyonda da, az ya da çok aynı hükmün sonuçları ortaya çıkar; modern hayatın değersiz boşluğunun dayanılmazlığı.
Aşırılık ve uyma halinin altında, kopmadan başka bir şey daha var: Arayış heyecanı. Yenilikçinin tüm "soğukluğu" (çekilme) ya da "saygısızlığı"nda (coşku) aradığı; sadece başka yerde değil, bir yerlerde olma hissi. Genç Cumhuriyetçi için ötesine geçildiğinde değişimin kaosa dönüştüğü bir nokta var ve onun istediği sadece ayrıcalık ve servet değil iş görebileceği sağlam bir pozisyon. Her ikisi de evsizlikten, değersizlikten, inançsızlıktan yeteri kadar çekmişler.
Çözümlerinin çeşitliliği ve aşırılığı, bir kuşak olarak kendi gözlemleri ve ilhamlarını, etrafında sınıflandırabilecekleri tek bir eksen bulamamalarının sonucu. Tek bir felsefe, tek bir parti, tek bir tavır yok. Bunun nedeni büyük ihtimalle bildikleri yaşamı bütünüyle yansıtmaya çalışan pek çok Ortodoks ahlak ve sosyal kavramlarının bu konudaki başarısızlığı. Ancak bu yüzden, her birey, çaresiz görünen bir dünyada genç olma problemi ile kendince yüz yüze gelmeye ya da en azından buna katlanmaya zorlanan, kendi içine kapalı birimler haline geliyor.
Bu kuşağın kendine bir isim vermekte, bir grup olarak tartışılmasında ve hatta bazen kendisi olmaktaki isteksizliğinin nedeni de her şeyden önce budur. Çünkü icat edilmiş tanrılar kendilerine tapınanları istisnasız biçimde hayal kırıklığına uğratıyorlar. Sadece onlara olan ihtiyaç varlığını koruyor, bu ihtiyaç da Beat Kuşağı'nın bir nesneden diğerine her şeyi tüketerek, bir gün onları tüm 'beat'liklerinden yoksun bırakacak geleceğe ilerleyişini yansıtıyor.
Dostoyevski 1880'lerin başında "Genç Rusya bugünlerde ebedi ve ezeli sorunlardan başka bir şey konuşmuyor," diye yazmıştı. Buna çok benzeyen bir durum değişikliklerle Amerika'da, Amerikanvari bir biçimde gerçekleşiyor; bu kuşağın macerasının ve tutumlarının sadece semptomlar olduğu yeniden değerlendiriliyor. Bir kuşağın bir başkası ile karşılaştırılması sonuçları tam anlamıyla isabetli biçimde ölçemez. Yine de Kayıp Kuşağın hayalkırıklığı ile dolu ama yıkıntılar arasında bir şeylerle meşgul olmaya çalışan, şairane etkisine rağmen tehlikeli olmayan bir kuşak olduğunu söylemek mümkün. Ama bir inanç için çaresiz bir özlem duyan ve hal böyleyken yine de ona önerilen ölçüleri kabul etmeye hazır olmayan bir Beat Kuşağı tamamen başka bir konu. Sonuçta Dostoyevski'nin hakkında yazdığı kuşak, 30 yıl sonra, mahzenlerde buluşup bomba yapıyordu.
Bu kuşak bomba yapmıyor olabilir. Büyük olasılıkla birkaç bomba atması talep edilecek ya da üzerine birkaç bomba atılacak; ancak bu gerçek asla akıldan uzakta olmayacak. Onu yaratan baskı unsurlarından birisi bu ve ona ne olacağı büyük bir rol oynayacak. Bu tür kuşakların her zaman çaresizliğin gebe olduğu büyük bir yeni ahlaki fikrin dünyaya gelmesi olasılığını taşıdığına inananlar var. Başkaları ise vurdumduymazlığa, ziyan etmeye, aşikâr toplumsal sorumsuzluğa dikkat çekerek bu görüşe karşı çıkıyor.
Ama gözlerini açık tutarken sinizmden sakınma yetenekleri, modern hayatın esasen manevi bir problem olduğuna dair günden güne artan inançları, zor bir şekilde yaşayan ve ancak bunu aşabilen insanların sahip olduğu umulmadık bilgelik kapasiteleri, onların değerli varlıkları ve kesinlikle izlenmeye değer. Her şey bir tarafa, bu temiz ve meydan okuyan yüzler buna değer.
Beat Kuşağı Antolojisi
Sel Yayıncılık & 6: 45 Yayın, Haziran 2011, syf. 9-...- 15
hazırlayan Şenol Erdoğan
The original article...
John Clellon Holmes
Bu temiz yüz, savaştan beri muntazaman gazetelerde boy gösteriyordu. Bronx'ta bir mahkemede araba çalmak suçuyla hakimin karşısına çıkmadan önce ciddi bir gülümseme ve suçsuz bakışlarla kameraya bakıyordu. Aynı yüz, biraz daha ciddi bir tavırla, eski askeri okul mezunlarını temsilen Life dergisinin sayfalarından size bakıyordu. Çünkü dediğine göre küçük işletmelerin öleceğine inandığından bulabildiği en kapsamlı kuruluşta rahatlık çarklarından biri olmaya karar vermişti. Ve bu yüz biraz daha genç ve biraz daha şaşkın da olsa, Illinois'de ilk bakire olmayanlar kulübü ortaya çıktığında fotoğraflananlarla da aynıydı. Üçüncü Cadde'de bara yaslanmış ve kendini içerek rahatlamanın kollarına bırakmış genç metin yazarıyla, külüstür arabasıyla Rus ruleti oynayan, Los Angeles'ta toplama otomobilin enerjik sürücüsü arasında sadece bir kıta ve birkaç yıl fark vardı. Onlar uçtakilerdi. İkisinin arasında da erkek arkadaşlarıyla şimdi mi yatmalılar yoksa biraz daha mı beklemeliler diye düşünen sekreterler; gelip geçici hevesleri ile Detroit'e giden, birbirlerinden destek alan tamirci erkekler; kokteyllerde birçok ünlüyü tanıyormuş edasıyla davranıp onlardan sık sık bahseden hevesli modeller mevcuttu. Ama yüzler hep aynıydı: Parlak, düzeyli, gerçekçi ve meydan okuyan.
Tüm bu kuşağı etiketleme girişimi hiçbir zaman pek tatmin edici olmaz. Yine de son savaşı yaşamış olanlar ya da en azından savaş bittiğinde kendine bir içki alabilecek yaşta olanlar, kalitesinin yüksekliği sıfatına bağlı bir üniformaya sahip olmuş gibi görünüyorlar..."Beat" kelimesinin kökleri belirsiz olsa da anlamı Amerikalıların büyük bir çoğunluğu için oldukça açıktır. Katıksız bıkkınlıktan çok, kullanılmışlık, yaralanmışlık hissini ifade eder. Bir bakıma zihnin ve esas olarak ruhun çıplaklığı, bilincin temellerine iniş ile ilintilidir. Kısaca, dramatiklikten uzak bir şekilde kişinin kendi duvarlarına karşı baskı uygulaması anlamına gelmektedir. Bir adam eğer meteliksizken elindeki tüm kaynaklar üzerine iddiaya girebiliyor ise 'beat'tir ve genç kuşak da ilk gençliklerinden itibaren hiç durmadan böyle yapagelmiştir.
Mensuplarında içgüdüsel bir bireysellik vardır ve bunu yansıtmak için bohemliğe ya da zorlama eksantrikliğe ihtiyaç duymazlar. Kasvetli kriz döneminin kötü kolektif koşulları sırasında doğmuş, küresel bir savaşın kolektif kök söktürücülüğü esnasında sütten kesilmiş olduklarından, kolektif bakış açısına güvenmezlerdi. Ancak hiçbir zaman dünyayı hayallerinden uzakta tutmayı başaramamışlardı. Onların çocukluk hayalleri Münih'in karanlık ışıklarında, Nazi-Sovyet paktında ve karartmalarda ikamet ediyordu. Ergenlikleri milli savunma tahlilleri, gece mesaileri ve askeri kıta intikallerinin tepetaklak dünyasında harcanmıştı. Bağımsız zihinlerini gece yarısından sonra vardıkları ve şafağa yaklaşırken ayrıldıkları kıyı mevziilerinde, meyhanelerde ve USO'larda geliştirmişlerdi.
Ağabeyleri, kocaları, babaları ya da erkek arkadaşları bir gün telgrafın ucunda, bir sonraki gün ölü bulunabiliyordu. Dünyanın zangırdayan dört köşesinde veyahut fabrikalar ya da yalnız tamirciler tarafından işgal edilen kendi ana vatanlarında, araya giren onca kötü şeyden kalan pek az zamanda, en dipteki ve en zirvedeki insan davranışlarına ilişkin özel deneyimler edindiler. Onlara kalan barış ve huzur sadece bir sonraki gazete manşeti kadar güvenliydi. Soğuk barış dönemiydi. Özgürlüğe karşı olan tutkuları ve (savaşın uyumlulaştırdığı gibi) öldüren bir tempo ile yaşayabilme yetenekleri; karaborsa, caz müziği, uyuşturucular, rastgele cinsellik, işportacılık ve Jean-Paul Sartre'a yönlendirdi. 'Beat'lik daha sonra belirdi.
Bu savaş sonrası kuşağıydı ve sınırları savaşlarla çizen bir dünyada, çoktan kendini "kayıp" olarak adlandıran diğer savaş sonrası kuşaklarla karşılaştırılmaya başlanmıştı. Kükreyen "20'ler" ve kükremesini sağlamış olan kuşak, duygusal bir yeniden diriliş içindeydi ve yapılan karşılaştırma değerliydi. Kayıp Kuşak, bir spor arabada artık hiçbir şey hiçbir anlam ifade etmediğinden, histerik bir şekilde gülerken bulunmuştu. "Sefahat dolu gelecek" arayışı ile mi yoksa "geçmişten sofuca" kaçış amacıyla mı bilmeksizin Avrupa'ya göç etmişti. Sembolleri dağınık saçlar, kaçak viski mataraları ve "Tenis oynayan var mı?" sorusunda özetlenen umutsuz havailik eğilimleri idi. Bu bir gözünü gerçeklere açma macerasıydı, ta ki kendisi bir göz boyamaya dönüşene kadar. Her davranış, oynadığı kaybolmuşluk dramıyla trajik ya da ironik bir üçüncü kişi tavrına dönüşüyordu ve T.S. Eliot'ın Çorak Ülke'si sezgisi güçlü bir şairin çıkmaz sokak ifadesinden çok daha fazlasıydı. Bu şiirin istilacı atmosferi, okuyucunun her şeyin uyumunun kaybolmaya başladığını hissetmesi ile neredeyse nesnesiz bir kaybediş hissine kapılmasına sebep oluyor; tüm kuşak için, kendi ruh durumuna dehşet verici bir şekilde uyumlu bir imajı yansıtıyordu.
Ama bugünün vahşi çocukları kayıp değiller. Heyecanlı, çoğunlukla alaycı ve her zaman kararlı olan yüzleri bu kelimeye yakışmıyor, bu kelime onlara çok yapmacık geliyor. Bu kuşak Kayıp Kuşağın birçok sembolik tavrının kullanımına sebep olan mahrumiyet hissinin dokunaklı havasının eksikliğini yaşıyor. Dahası, Kayıp Kuşağın tekrarlayıp durduğu parçalanmış idealler ve ahlaki değerler konusunda atılan çamur yüzünden ağlayıp sızlama hali, onun bu takıntıları bugünkü gençliği hiç ilgilendirmiyor. Onlar bu tür şeylere karşı korkunç derecede vurdumduymazlar. Onlar bu harabede yetiştirildiler ve artık onu fark etmiyorlar. Onlar artık bir şeyleri hayal etmek için değil, "dibe vurmak" ve "uçmak" için içiyorlar. Onların uyuşturucuya ya da rastgele cinselliğe eğilimleri hayal kırıklığından ötürü değil sadece meraktan kaynaklanıyor.
İçlerinden ancak en ümitsizleri, kendi gerçeklerini kâbus olarak adlandıracak ve gerçekten de bir şeylerini kaybettiklerini dile getirecektir: Geleceklerini. Bir gelecek hayal edebilecek kadar büyüdüklerinden beri, bu gelecek zaten tehlikedeydi. Onlar için kişisel ve sosyal değerlerin olmaması, bastıkları zemini ayaklarının altından kaydıran yeni bir keşiften çok, günübirlik çözümler bulmalarını gerektiren bir problemdi. Nasıl yaşanacağı onlar için neden yaşandığından daha can alıcıydı. İnanç yitimiyle dolu Kayıp Kuşağın aksine, Beat Kuşağı gün geçtikçe daha fazla inanma ihtiyacıyla doluyordu. Voltaire'in eski sağlam şakasının rahatsız edici bir canlandırması gibiydi: "Eğer Tanrı yoksa onu icat etmemiz gerekiyor." Onun yokluğundan hayıflanmak yerine, yoğun ve gelişigüzel bir şekilde her yerde onun adına totemler icat ediyorlar.
Otoyolda saatte doksan mil hızla ilerleyen ve hayata ayaklarıyla yön veren nihilistler için, modern dünyaya katlanamadığı için, uçağını bir gün güneşe doğru uçurmak isteyen Kayıp Kuşak şairi Crosby gibileri yoktur. Modifiye araç sürüsü ölümü sadece onu alt etmek için çağırır. İçindeki hayatı bildiği tek yolla ortaya koymaktadır; aşırılıkla. Uyuşturucu ile şarj olmuş yüzü arzularla dolu kız, Fitzgerald'ın yazdığı gibi "içki ya da uyuşturucunun etkisiyle halka açık yerlerden bağırarak çıkartılan kızlar ya da kadınlar" dan değildi. Bunun yerine, ikna edici bir ciddilikle toplumun kendisine asla veremediği "kamu vicdanı"nı marihuanada nasıl bulduğunu anlatıyordu. Büyük ihtimalle gece yarısına kadar Kayıp Kuşaktan meslektaşı kadar çok içmiş olan metin yazarı, Pazar günü akşamdan kalma bir halde “God and Man at Yale”i okuyor olacaktı. Kayıp Kuşaktan farkları, bir şeye ancak kendi içlerinde olduğunda inanmaları ama içlerinde olduğunda da inanmak için ortaya koydukları neredeyse şişirilmiş iradeleriydi. Geleneksel bakış açısıyla "imkansız" görünene bile inanma iradesi. Şu ya da bu yöne doğru aşırıya kaçmayı kaçınılmaz kılan da buydu.
Yaşlıların Beat Kuşağı'na baktıklarında sarsılmalarının derindeki nedeni, gördükleri olgulardan duydukları tiksintiden çok, onları harekete geçiren tutumdan duydukları sıkıntıdır. Endişelerinin gerçek nedeni bu sıkıntı olsa da tutum yerine olgularla ilgili tartışıyor ya da yasa çıkartıyorlar. Genç bir uyuşturucu bağımlısının gözlerine bakan gazete okuyucusu, sadece taşıyıcıların elektrikli sandalyeye oturtulmasını isteyenlerin çokluğundan duyduğu korku ve şaşkınlığı bulabiliyor. Sosyologlar, daha akademik kaygılarla, en büyük hırsı monolitik bir kuruluşta güvenli bir başlangıç yapmak olan genç erkek kalabalığı hakkında endişe duyuyorlar. Çağdaş tarihçiler gençler arasındaki politik, dini ya da diğer türlü örgütlü hareketlerin eksikliğinden duydukları şaşkınlığı ifade ediyorlar. Yazdıkları makalelerde, kendi kendinin patronu ve doğal bir lider olmanın bizim en değerli ulusal özelliklerimiz olduğunu hatırlatıyorlar. Her yerde temiz ahlak sahibi insanlar başlarını sallıyor ve genç kuşağa neler olduğunu merak ediyorlar.
Belki de henüz, bir kolda aşırılık ve diğer kolda gelenekçilik olmasının arkasında yatan sebebin, bir insanın hayat felsefesini destekleme mevziisinden, insanların tahammül kapasitesine destek verme mevziisine doğru gerilemiş olmaktan ortaya çıkan "bekle ve gör" politikası olduğunun farkında değiller. Beat Kuşağı fikirlere karşı bağışıklıkları yok, onlardan büyüleniyorlar. Onların savaşı, hem geçmişte hem de gelecekte, her zaman fikirlerin savaşı oldu ve olacak. Onlar yine de, en nihayetinde, çatışmanın kritik anının, insanın bir fikirle değil bir insanla kavga etmesi olduğunu biliyorlar. Aynısı aşk için de geçerli. Bu öyle bir kuşak ki, fikirlere inanmaktan çok fikirlerle eğlenmek gibi bir yeteneğe sahip. Ama inançlarının kısmiliğini ya da hiç olmamasının nedenini bir köşeye bırakırsak, bir kaç yüzyıldır inanca dayalı eylemin saplantılı bir problem olduğu ilk kuşak bu. Bu durum her yerde ortaya çıkıyor ve hayret verici sayıdaki taraf inanmak için şiddetli bir arzu duyuyor.
Yenilikçiler ve radikal genç Cumhuriyetçiler de dahil olmak üzere bir aşırılıklar kuşağı olduğu gerçeği bir yana, Sezar'ın kim olduğunu Sezar'a kadar ve Tanrı'nın ne olduğunu Tanrı'ya kadar sorguluyorlar. Caz, uyuşturucu ve gece hayatının mistikliği ile yaşayan en sıkı yenilikçinin, yaşadığı "eski kafalı" toplumu yok etmek gibi bir isteği yok, sadece ondan yakasını kurtarmak var. Bir sokak kürsüsüne çıkmak ya da bir manifesto yazmak ona absürt geliyor. Hemen hemen her şeyin onlar için "engel" teşkil ettiği normal dünyaya bakınca, yine de şöyle diyorlar: "Her şeye rağmen burası Arden Ormanları ve eğer ona doğru bakmayı başarabilirsen sıçrayabilir bile." Genç Cumhuriyetçi de, hemen hemen aynı şekilde, çoğu zaman Babbitt'i kendi kültürel kahramanı ilan etmiş gibi görünse, ne Babbitt gibi hoyrat ne de Babbitt gibi materyalist.
Uyum gösterir çünkü bunun sosyal açıdan pratik olduğunu düşünür, erdemli olduğunu düşünmez. Her iki pozisyonda da, az ya da çok aynı hükmün sonuçları ortaya çıkar; modern hayatın değersiz boşluğunun dayanılmazlığı.
Aşırılık ve uyma halinin altında, kopmadan başka bir şey daha var: Arayış heyecanı. Yenilikçinin tüm "soğukluğu" (çekilme) ya da "saygısızlığı"nda (coşku) aradığı; sadece başka yerde değil, bir yerlerde olma hissi. Genç Cumhuriyetçi için ötesine geçildiğinde değişimin kaosa dönüştüğü bir nokta var ve onun istediği sadece ayrıcalık ve servet değil iş görebileceği sağlam bir pozisyon. Her ikisi de evsizlikten, değersizlikten, inançsızlıktan yeteri kadar çekmişler.
Çözümlerinin çeşitliliği ve aşırılığı, bir kuşak olarak kendi gözlemleri ve ilhamlarını, etrafında sınıflandırabilecekleri tek bir eksen bulamamalarının sonucu. Tek bir felsefe, tek bir parti, tek bir tavır yok. Bunun nedeni büyük ihtimalle bildikleri yaşamı bütünüyle yansıtmaya çalışan pek çok Ortodoks ahlak ve sosyal kavramlarının bu konudaki başarısızlığı. Ancak bu yüzden, her birey, çaresiz görünen bir dünyada genç olma problemi ile kendince yüz yüze gelmeye ya da en azından buna katlanmaya zorlanan, kendi içine kapalı birimler haline geliyor.
Bu kuşağın kendine bir isim vermekte, bir grup olarak tartışılmasında ve hatta bazen kendisi olmaktaki isteksizliğinin nedeni de her şeyden önce budur. Çünkü icat edilmiş tanrılar kendilerine tapınanları istisnasız biçimde hayal kırıklığına uğratıyorlar. Sadece onlara olan ihtiyaç varlığını koruyor, bu ihtiyaç da Beat Kuşağı'nın bir nesneden diğerine her şeyi tüketerek, bir gün onları tüm 'beat'liklerinden yoksun bırakacak geleceğe ilerleyişini yansıtıyor.
Dostoyevski 1880'lerin başında "Genç Rusya bugünlerde ebedi ve ezeli sorunlardan başka bir şey konuşmuyor," diye yazmıştı. Buna çok benzeyen bir durum değişikliklerle Amerika'da, Amerikanvari bir biçimde gerçekleşiyor; bu kuşağın macerasının ve tutumlarının sadece semptomlar olduğu yeniden değerlendiriliyor. Bir kuşağın bir başkası ile karşılaştırılması sonuçları tam anlamıyla isabetli biçimde ölçemez. Yine de Kayıp Kuşağın hayalkırıklığı ile dolu ama yıkıntılar arasında bir şeylerle meşgul olmaya çalışan, şairane etkisine rağmen tehlikeli olmayan bir kuşak olduğunu söylemek mümkün. Ama bir inanç için çaresiz bir özlem duyan ve hal böyleyken yine de ona önerilen ölçüleri kabul etmeye hazır olmayan bir Beat Kuşağı tamamen başka bir konu. Sonuçta Dostoyevski'nin hakkında yazdığı kuşak, 30 yıl sonra, mahzenlerde buluşup bomba yapıyordu.
Bu kuşak bomba yapmıyor olabilir. Büyük olasılıkla birkaç bomba atması talep edilecek ya da üzerine birkaç bomba atılacak; ancak bu gerçek asla akıldan uzakta olmayacak. Onu yaratan baskı unsurlarından birisi bu ve ona ne olacağı büyük bir rol oynayacak. Bu tür kuşakların her zaman çaresizliğin gebe olduğu büyük bir yeni ahlaki fikrin dünyaya gelmesi olasılığını taşıdığına inananlar var. Başkaları ise vurdumduymazlığa, ziyan etmeye, aşikâr toplumsal sorumsuzluğa dikkat çekerek bu görüşe karşı çıkıyor.
Ama gözlerini açık tutarken sinizmden sakınma yetenekleri, modern hayatın esasen manevi bir problem olduğuna dair günden güne artan inançları, zor bir şekilde yaşayan ve ancak bunu aşabilen insanların sahip olduğu umulmadık bilgelik kapasiteleri, onların değerli varlıkları ve kesinlikle izlenmeye değer. Her şey bir tarafa, bu temiz ve meydan okuyan yüzler buna değer.
Beat Kuşağı Antolojisi
Sel Yayıncılık & 6: 45 Yayın, Haziran 2011, syf. 9-...- 15
hazırlayan Şenol Erdoğan
The original article...
John Clellon Holmes
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)