Beyaz Otel / D.M.Thomas


        (başlangıç şiiri,1.bölüm)
Çılgın fırtınada devrilen ağaçlar gördüm rüyamda
Aralarındaydım ki ıssız bir kumsal
beni bulmaya geldi,ben de kaçtım,ödüm kopmuş,
yerde bir kapak vardı,kaldıramadım,
ben bir ilişki başlattım oğlunuzla bir yerlerde,
karanlık bir tünelden geçen bir trende,altındaydı eli elbisemin
apış aramda,nefes alamıyordum
beni bir beyaz otele götürdü göl kıyısında
yükseklerde bir yerde,göl zümrüttendi
elimde değil,alev alevdim yayılmış bacaklarım
utansam da indiremiyordum eteğimi
itemiyordum onun elini
iki,derken üç parmağını sokmuştu
ta içime,oysa kondüktör camın dışında
durdu bir an,içeri baktı,sonra yürüyüp gitti
uzun tren boyunca,altımdaki parmaklar
bir arzu uçurumu oyuyordu içimde
geniş merdivenden neredeyse kucağında çıkardı beni
otele girdik ki kapıcı uykudaydı
o anahtarı aldı hemen koştuk yukarı,daha daha yukarı
eteğim göbeğimde,soyunmadım bile,özsuyum
sızıyordu bacağımdan aşağı,gök maviydi
ama akşama doğru beyaz bir rüzgar esti
karla kaplı doruğundan dağların,
orda kaldık,kaç zaman mı,bir hafta en azından
hiç yataktan çıkmadık,oğlunuz,profesör,yarıp deşmişti beni,
şimdi paramparçayım,onarabilir misiniz
anlayabilir misiniz beni?
İkinci gece mi ne,rüzgar
bastırıyordu çamların arasından
çakmaktaşı gibi keskin,
pagoda biçimi köşkün çatısı uçtu,
dalgalar kabardı birden,boğulanlar oldu,
koşuşmalar duyduk,garsonlar,müşteriler
ama oğlunuz elini çekmedi göğüslerimden
sonra ağzıyla emdi,meme başlarım şişti
bağırışlar sürüyor patırtılar otelde
sanki bir gemideyiz enginlere açılmış
bir beyaz gemi,o emiyordu beni,emiyordu habire,
bağırmak istiyordum,meme başlarım şişmiş
öyle duyarlanmıştı onun emişlerinden
ağzı gidip geldikçe memeler arasında
ikisi de kabarmış,camlar kırılıyordu otelin bir yerinde
derken oğlunuz daldı vargücüyle içime,bilemezsiniz
nasıl saftır yıldızlar,çınar yapraklarınca iri
dağ başlarında,düşerken damla damla
göl sularına,bağırışmalar duyuyorduk arada
göktaşı yağmuruydu kayan yıldızlar sanki
birden parmağını da soktu benim orama,kamışının yanında
bol yer vardı nasılsa,dışarki karanlıkta
ceset çıkarılıyor sudan kıyıya,bir ağlama
sesi geldi kulağımıza,kıç deliğimi
zorlayan parmağı acıtıyordu,ben de tırnağımla
okşadım kamışını öylesine şişkin ki amcığıma gömülmüş
gövdesinden kopmuş gibiydi sanki,derken bir şimşek çaktı
bembeyaz bir zikzakla bir görünüp bir yitti,öyle çabuk
neden sonra çatırdadı yankısı beyaz otel üstünde
sonra gene karanlığa gömüldü her yer,gölde tek tük ışıklar
bilardo salonunu sel mi basmış ne,biz kıvranıyoruz
oğlunuz getirmiyor belini bitmesin diye,öylesine güzeldi
profesör,şimdi utanıyorum söylerken bunu size
ama utanmak nedir bilmiyordum o gece gözyaşlarım aksa da
o,içimde geldi bir saat falan sonra
kapılar çarpılıyor gölden cesetler
taşınıyor otele,rüzgar hâlâ azgında,
ellerimiz kenetli birbirine uyumuşuz.
Bir gece bir kedi kurtardılar ağaçtan,siyah tüyleri
karışmış koyu yeşil yapraklara,tıslayıp duruyordu.
biz çıplaktık pencerenin kenarında,bir el
aranırken yapraklar arasında,tırmalanarak.
İki gündür ağaçtaydı selden bu yana
işte o gece bir kan iplik gibi sızdı oramdan
o bana fotoğraflar gösteriyordu,sordum
üzülür müsün kızıla boyansa şu ağaçlar?
Yataktan hiç çıkmadık,dedimse çıktık elbet,
kedi kurtarıldı ya,ondan sonra giyinip
yemeğe indik masalar arasında
yer vardı dans etmeye,tingildiyordum
hiçbir şey giymemiştim elbisemin altına
tenimde duyuyordum serin havayı,eteğim kısacıktı
boş yere yeltendim itmeye ellerini,
dedi,dokunmalıyım,tutamam ki kendimi
lütfen bırak dokunayım,dokunayım ne olur,
dans edenler hoşgörüyle gülümsüyorlar bize
oturduk,yalıyordu ıslak parmaklarını
bir yandan dilimlerken tabağındaki eti
koşarak indik çamlar altına,serin rüzgar
üflüyordu tenimi o kadar güzeldi ki
otelin müziği duyulmuyordu burdan
yalnız arada bir çigan müziği
geliyordu kulağa,o gece o nerdeyse
paraladı oramı,daralmıştı kanayınca,yıldızlar
iri iri gölün üstünde,yer kalmamıştı Ay’a
odamıza yağıyordu yıldızlar,ışıl ışıl
pagodanın çökmüş çatısı ve arada bir şimşek çakıntısı
vuruyordu yüce dağın bembeyaz doruğuna.

Hiç yorum yok: