Diyaloglar / G.Deleuze-C.Parnet

…Félix Guattari ile karşılaşmam bazı şeyleri bayağı değiştirdi.Félix zaten uzun bir politik geçmişe ve bir psikiyatrik uğraşa sahipti.”oluş sırasında filozof” değildi,ama onda…bir filozof oluşu ve daha bir çok oluşlar vardı.Durmuyordu.Hayatta çok az kimse bana,her an,değişmeden hareket eden havasını verdi,ama yaptığı bir hareket ile,söylediği bir sözcükle,sesin bir sesiyle,her seferinde yeni bir bileşime giden bir çiçek dürbünü(kaleydeskop) gibi hareket ediyordu.Her zaman aynı Félix,ama özel ismi aşan ve bir özne olmayan anlam taşımaktaydı.Félix bir grup,bir çete veya bir kavim adamıydı ve bununla birlikte bütün bu oluşlarla,dostlarıyla,bu gruplarla dolu bir çöl,yalnız bir adamdı.İki kişi ile çalışmak,bunu bir çok kimse yaptı,Goncourt’lar,Erckmann-Chatrian,Lorel ve Hardy.Ama ne bir kural ne de bir formül oldu.Daha önceki kitaplarımda bir takım düşünce denemelerini tasvir etmeye çalıştım;ama onları betimlemek daha bu biçimde yaptığım gibi düşünceyi yetiştirmek değildi.(Aynı zamanda da “yaşasın çokluk” diye bağırmak,onu yapmak değildir,çokluğu yapmak gereklidir.Ve bunu söylemek de yetmez:”Cinslerin başı belaya”,öyle bir biçimde yazmak lazımdır ki “cinsler” yok olsunlar vs…)Ve işte Félix ile bütün bunlar bazı şeylerde başarısızlığa uğrasak da,mümkün olmaktaydılar.Sadece ikiydik,ama bizim için önemli olan beraber çalışmak değil,iki kişi arasında çalışan bu tuhaf olguyu gerçekleştirmekti.Artık “yazar” olmaktan çıkıyorduk.Artık bu ikili arası,biri diğerinden farklı,başka kimselere yollamaktaydı.Çöl yavaş yavaş daha fazla kimseyle dolarak büyümekteydi.Bunun bir ekol ile,gerçekleyicilik süreci ile hiçbir ilgisi yoktu,ama karşılaşmalarla ilgiliydi.Ve bütün bu oluş hikayelerini,doğa-dışı düğünleri,paralellik-dışı evremi,iki dilliliği ve düşünce hırsızlığını Félix ile yaşadım.Félix’i çaldım ve ümit ederim ki o da benim yaptığımı yapmıştır.Ona nasıl çalışıldığını biliyor musun dedim,çünkü benim için bu çok önemliydi,beraber çalışılmıyordu,ikimizin arasında çalışılıyordu.Bu şartlarda bu tip bir çokluk olduğu anda,politika,mikro-politika olmaktaydı.Félix’in dediği gibi varlıktan önce politika vardı.Çalışılınmıyordu,pazarlık yapılıyordu.Hiçbir zaman aynı ritim içinde değildik,aramızda daima bir ilerilik ve gerilik vardı:Félix’in bana söylediğini anlıyordum ve ancak altı ay sonra kullanabiliyordum;benim ona söylediğimi o hemen anlıyordu,benim tad anlayışıma göre çok acele anlıyordu,daima başka yerlerdeydi.Bazen aynı kavram üzerine yazılıyordu ve ardından ikimizin de bu kavramı aynı şekilde algılamadığımızın farkına varıyorduk:Ve sonunda”Organsız beden”.Yahut başka bir örnek.Félix kara delikler (Trous noirs) üzerinde çalışıyordu;bu astronomi kuramı onu çılgına çeviriyordu.Kara delikler sizi kapan ve çıkmanızı önleyenlerdir.Bir kara delikten nasıl çıkılır?Bir kara deliğin dibinden nasıl yayın yapılır?diye kendine sormaktaydı Félix.Ben daha çok bembeyaz bir duvar üzerinde çalışmaktaydım:beyaz bir duvar nedir,bir ekran,bir duvar nasıl törpülenir ve başka bir kaçış çizgisine nasıl geçilebilir?Bu iki kavramı birleştirmedik,bir baktık ki biri diğerine doğru yol almaktaydı,ama tastamam ne biri ne de öbürü olan başka bir şey üretime girmekteydi.Çünkü beyaz bir duvar üstündeki kara delikler belirgince bir yüzü,geniş yüzlü,beyaz yanaklı ve kara gözlerden oluşan bir yüzü oluşturmaktaydılar;daha tam bir yüze benzemiyordu,bu daha çok yüz üretecek olan soyut bir makina veya anlatım düzenlemesiydi.Problem aniden sıçradı,politika:bu makinayı işletmeye ihtiyacı olan uygarlıklar,toplumlar hangileriydi,yani bütün bedeni ve bir yüzü olan başı üretecek ve üstüne kodlayacak olanlar hangileriydi ve hangi amaçla bunu yapıyorlardı?Sevilenin yüzü,şefin yüzü sosyal ve fiziki bedenin yüz haline girmesi…kendi kendine olmaz.İşte en azından üç boyutlu bir çokluk,astronomi,estetik,politika…


Diyaloglar
Bağlam Yayıncılık,1990,s.32,33,34
çev.Ali Akay



Hiç yorum yok: