Sözcükler-Okumak / Jean-Paul Sartre

...Dinimi bulmuştum artık:Hiçbir şey bir kitaptan daha önemli görünmüyordu bana.Kitaplığı,bir tapınak olarak görüyordum.Bir "molla"nın torunu olan ben,dünyanın çatısında,altıncı katta,Ana Ağacın en yüksek dalına tünemiş olarak yaşıyordum:Ağacın gövdesi asansör kabinesiydi.Balkona çıkıyor;yoldan gelip geçenlere küçümseyerek bakıyor,benim gibi sarı bukleleri ve körpe bir kadınsılığı olan akranım komşu kız Lucette Moreau'yu parmaklıkların arasından selamlıyordum.Sonra cella'ya(hücre) ya da pronaos'a(tapınakların ön bölümü) geçiyordum,ama hiçbir zaman kendim olarak aşağı inmiyordum oralardan;annem beni Luxembourg Bahçesi'ne götürdüğünde,yani her gün,önemsiz yanlarımı bu bayağı yerlere adeta ödünç veriyordum;ama şanlı bedenim tüneğinden hiç ayrılmıyordu ve sanırım hâlâ oradadır.Her insanın doğal bir yeri vardır;gurur da değer de saptamaz onun yüksekliğini,ama çocukluk karar verir her şeye.Benimki,damlara bakan bir Paris altıncı katı. Vadilerde uzun zaman boğulur gibi oldum,ovalardan bıktım:Mars gezegeninde sürünüyordum,basınç eziyordu beni;yeniden neşelenmem için bir köstebek yuvasının üzerine çıkmam yetiyordu:Simgesel altıncı katıma ulaşıyordum böylece.Edebiyatın seyrelmiş hafif havasını yeniden soluyordum,evren ayaklarımın dibinde uzanıyordu ve tek tek,alçakgönüllülükle,kendisine bir ad verilmesini rica ediyordu;ona bir ad vermek,onu hem yaratmak,hem de ona sahip olmaktı.Bu temel yanılsama olmasaydı,hiçbir zaman yazı yazmazdım ben.
  Bugün,22 Nisan 1963'te, yeni bir evin onuncu katında bu kitabın müsveddesinde düzeltiler yapıyorum; açık pencereden bir mezarlığı,Paris'i,masmavi Saint-Cloud tepelerini görüyorum.Ne kadar inatçı olduğumu gösteriyor bu.Oysa her şey değişti.Çocukluğumda,bu yüksek yeri hak etmek istemiş olsaydım,güvercinliklere bu düşkünlüğüm,gözümün yükseklerde oluşunun,gösteriş merakının ya da kısa boylu oluşuma karşı benimsediğim bir ruhsal telafinin sonu olarak görülebilirdi.Hayır,kutsal ağacıma tırmanmak söz konusu değildi;onun üstündeydim zaten ve aşağı inmeyi reddediyordum.kendimi insanların üstünde tutmak da istememiştim.Şeylerin uçup duran benzerleri arasında tertemiz esirde yaşamak istiyordum.Daha sonra,balonlara yapışmak yerine,bütün çabamı aşağı inmek için harcadım;kurşun tabanlı ayakkabılar giymek gerekiyordu.Şansım yaver gittiğinde,çıplak kumlarda adlarını icat etmem gereken sualtı türlere süründüğüm oldu.Bazen de elden gelen bir şey yoktu;karşı konmaz bir hafiflik su yüzünde tutuyordu beni.Sonunda yükseklik göstergem bozuldu;kimi zaman yukarılardaydım , kimi zaman da elbise giymiş bir dalgıç gibi derinlerde; kimi zaman da mesleğimizin gereği olarak aynı zamanda her iki durumdaydım:Huyum dolayısıyla yukarılarda oturuyorum ve umuda da kapılmadan aşağılarda burnumu her şeye sokuyorum demektir bu...


Can Yayınevi,1997,s.49-50
çev.Selâhattin Hilâv

Hiç yorum yok: