Kırılgan Temas-“Ağlatan Oyun”Doğu’ya Gidiyor / Slavoj Zizek



...Büyük Kültür Devrimi sırasında,Beijing’deki alt düzey bir Fransız diplomatı(Jeremy Irons) yabancılar için düzenlenen bir resepsiyonda birkaç Puccini aryası söyleyen Çinli bir opera şarkıcısına(John Lone)aşık olur.Ona kur yapar ve aralarında kalıcı bir aşk ilişkisi oluşur;diplomatın ölümcül aşk nesnesi olan şarkıcı(Puccini’nin operasından çıkarak,müşfik bir edayla ona “kelebeğim”der) hamile kalmış gibi görünür ve ortaya bir çocuk çıkarır.İlişkileri sürerken şarkıcı,Çinli yetkililerin birlikteliklerine göz yummalarının tek yolunun bu olduğunu iddia ederek diplomatı Çin adına casusluk yapmaya iter.Mesleki bir başarısızlıktan sonra diplomat Paris’e geri gönderilir ve orada önemsiz bir diplomatik kuryelik işinin başına getirilir.Kısa bir süre sonra,sevgilisi de yanına gelir ve ona Çin adına casusluk yapmayı sürdürürse Çinli yetkililerin “çocuklarının”da onlara katılmasına izin vereceklerini söyler.Sonunda Fransız emniyeti diplomatın faaliyetlerini keşfedince ikisi de tutuklanır ve şarkıcının kadın değil erkek olduğu ortaya çıkar—kahramanımız Avrupamerkezci cehaleti yüzünden,Çin operasında kadın rollerinin erkekler tarafından oynandığını bilmiyordur.
Hikaye burada inanma sınırlarımızı zorlar:Filmin kahramanı,uzun sevişme yılları boyunca,karşısındakinin bir erkek olduğunu nasıl olup da anlamamıştır?Şarkıcı sürekli Çinlilerin utangaçlığından dem vurmuştur,hiçbir zaman soyunmamıştır,şarkıcı her zaman onun kucağına oturduğu için(diplomat farkında olmadan)anal seks yapmışlardır…kısacası diplomatın Şarklı kadının utangaçlığı zannettiği şey,şarkıcı açısından bakıldığında,kadın olmadığı gerçeğini gizlemeye yarayan ustaca bir manipülasyondur.Burada kahramanın takıntısı haline gelen müziğin canalıcı önemdedir:Madam Butterfly operasından ünlü “Un bel di,vedremo” aryası;bu arya,Puccini’nin,mahcup kendini gizleme tavrının tam zıttı olan tarzının-(dişi) öznenin kendini,her zaman kitsch‘in sınırlarında gezinecek,müstehcen denecek ölçüde içten biçimde ortaya sermesi tavrının-en açık örneğidir belki de.Özne ne olduğunu ve ne istediğini patetik biçimde itiraf eder,en mahrem,en kırılgan rüyalarını açığa serer-şüphesiz,zirvesine olma arzusunda ulaşan bir itiraftır bu (Un bel di,vedroma”da,Madam Butterfly Pinkerton’un dönüş sahnesini hayal eder:Onun çağrısına,başlangıçta,”kısmen eğlence olsun diye,kısmen de ilk karşılaşmada ölmemek için (per non morir al primo incontro)”cevap vermeyecektir).
Bu söylediklerimizden,kahramanın trajik hatasının fantazi-imgesini yetersiz bir nesneye yansıtmaktan-yani gerçek bir insanı,aşk nesnesine ilişkin kendi fantazi-imgesiyle,Madam Butterfly tipinde Şarklı kadın imgesiyle karıştırmaktan- ibaret olduğu gibi bir sonuç çıkarılabilir.Ama mesele kesinlikle daha karmaşıktır.Filmin kilit sahnesi duruşmadan sonra,filmin kahramanı ile artık normal erkek elbiseleri giyen Çinli eşinin,hapishaneye doğru giden bir polis arabasının kapalı bölümünde baş başa kalmalarıdır.Çinli elbiselerini çıkarır ve kendini çırılçıplak kahramana sunar,ulaşılabilirliğini ifşa eder ümitsizce:”İşte buradayım,kelebeğin!” Kendini,kahramanın esrarlı Şarklı kadına ilişkin fantazi-çerçevesinin dışındaki haliyle sunar.Bu canalıcı anda,diplomat geri çekilir:Gözlerini sevgilisinin gözlerinden kaçırır ve öneriyi reddeder.İşte bu noktada arzusundan vazgeçer ve böylece üzerine suçluluk hissinin çıplak damgası vurulur:Nesnenin,fantazma tabakalarının altındaki gerçek çekirdeğine ulaşmayı amaçlayan gerçek aşka ihanet etmektedir.Yani paradoks şuradadır:Çinli onun aşkını Çin gizli servisi adına manipüle ederken,O Çinli’yi hiçbir sinsi düşüncesi olmadan sevmiş olmasına rağmen,Çin’linin aşkının bir anlamda daha saf ve çok daha sahici olduğu artık açıkça ortadadır.John le Carré’nin A Perfect Spy’da söylediği gibi: “Aşk,hâlâ ihanet edebildiğin şeydir.”…

Metis Yayınlar, 2002, s.138,139,140
çev. Tuncay Birkan

Hiç yorum yok: