Görünmez Canavarlar / Chuck Palahniuk



...Brandy Alexander’ın ellerine dönelim.Her şey önce onun elleriyle başlar.Brandy Alexander elini kaldırıyor;damarları,her renkten halka bilezikle dolu bileğinde toplaşmış gibi görünen,kıllı domuz gibi kemikli elini kaldırıyor.Brandy Alexander’ın kendi başına güzellik standardında öyle bir duruşu vardır ki,kimse onunla boy ölçüşemez.siz bile.
“Anlat kız!”diyor Brandy,”yüzüne ne oldu?”
“kuşlar” yazıyorum.
“yüzümü kuşlar yedi”
Ve başlıyorum gülmeye.
Brandy gülmüyor.Brandy “O da ne demek öyle?”diyor.
Ama ben hala gülüyorum.
“otobanda arabayla gidiyordum” yazıyorum.
Ve hala gülüyorum.
“biri bir tüfekle 30 kalibrelik bir mermi sıktı”
“mermi çene kemiğimi dağıttı”
Hâlâ gülüyorum.
“hastaneye geldim” yazıyorum.
“ölmedim”
Gülüyorum.
“çenemi yerine takamadılar,çünkü martılar yemiş”
Ve gülmeyi kesiyorum.
“dahası bebek maması yemek zorundayım”
“konuşamıyorum”
“kariyerim bitti”
“evim yok”
“nişanlım beni terk etti”
“kimse yüzüme bakmayacak”
“bütün elbiselerimi en yakın arkadaşım bozdu”
Hâlâ ağlıyorum.
“Daha başka?” diyor Brandy.”Bana her şeyi anlat”
“bir çocuk” yazıyorum.
“süpermarkette bir oğlan çocuğu bana canavar dedi”
Yanan Yaban Mersini Mavisi gözler,bütün yaz kimsenin bakmadığı gibi bakıyor bana.”Senin algın sıçmış,” diyor Brandy.”Sadece olmuş bitmiş boktan şeylerden söz edip duruyorsun.”
“Hayatını geçmişe ya da şimdiye bağlayarak yaşayamazsın,” diyor.
“Bana geleceğinden söz etmelisin,” diyor Brandy.
Brandy Alexander,lame bağcıklı,topuklu ayakkabılarının üzerinde ayağa kalkıyor.Yüce kraliçe çantasından üstü taşlı bir pudra kutusu çıkarıyor ve içindeki aynaya bakmak için kutuyu açıyor.
“Şu terapist” diyor Kurşuni dudaklar,”konuşma terapisti bu konularda çokaptalca davranabiliyor.”
Brandy’nin büyük ve kaslı kolları beni,az önce kalktığı ve hâlâ kıçının sıcaklığının durduğu koltuğa oturtuyor ve aynaya bakmam için pudrayı suratıma doğru uzatıyor.Kutunun içinde pudra yerine bir sürü beyaz kapsül var.Ayna olması gereken yerdeyse Brandy Alexander’ın gülümseyen,muhteşem bir vesikalığı duruyor.
“Bunlar Vicodin,şekerim,” diyor.”Herhangi bir ilacın yeterli dozda alınmasıyla,her hastalığın iyileştiği,Marilyn Monroe tıp okuluna hoş geldin.”
“Haydi daldır elini.Kendi işini kendin gör,” diyor.
Zayıf ve ebedi tanrıça Brandy’nin resmi,ağrı kesici deryasının üzerinden gülümsüyor.İşte Brandy Alexander’la böyle tanıştım.Eski hayatıma devam etmeme gücünü böyle buldum.Aynı eski parçaları toplamama cesaretini böyle buldum.
“Şimdi,” diyor Kurşuni dudaklar,”az önce yaptığın gibi bana bütün hikayeni anlatacaksın.Hepsini yazacaksın.Bana hikayeni tekrar tekrar anlatacaksın.Bana bütün gece yürek paralayıcı boktan hikayeni anlat.” Bu kraliçe Brandy kemikli uzun parmağını bana doğru uzatıyor.
“Anlattığın şeyin” diyor Brandy,”sadece bir hikaye olduğunu anlayacaksın.Ve aynı şeyleri bir daha yaşamayacağını.Anlattığın hikayenin sadece kelimelerden ibaret olduğunun farkına vardığında,geçmişini bir kağıt gibi buruşturup çöpe atabildiğinde,” diyor Brandy,”işte o zaman senin kim olacağına karar vereceğiz.”..

Yeraltı Edebiyatı,Ayrıntı Yayınları,2004,s.43,44,45
çev. Funda Uncu Irklı


Hiç yorum yok: