Tutkulu Sosyoloji


...Yazıda benlik nerededir?…”yazar”ın metin okumalarını kendi eserine nasıl aktardığıyla ilgili,tartışmalı ve karmaşık bir sorunu oluşturur.Biz de bu noktada,temsili yazıdaki benlik ile yazıdaki benlik hakkında varsayımlarda görülen farklılıklar üzerinde durarak başlayabiliriz.Barthes “Bilimden Edebiyata” başlıklı denemesinde,kendilerini “yazarlar” olarak kuran bilim adamlarının,yaygın bilgi anlayışlarımızda çok temel bir yere sahip olan öznel-nesnel ayrımını ortadan kaldırdıklarını ileri sürmektedir(1986,s.7-8).Benlik,temsili yazma görüşlerinde yok olmuştur;bilimsel şeffaf yazının öznesi bedeni olmayan,dışsal bir nesnel bilinçtir.Eğer yazmanın maddiliği kabul edilmezse,yazan benliğin maddiliği de kabul edilemez.Temsili rolü olan nesnel bir bilinç,dönüştürücü yazının maddi -yazının ve kültürün içinde olan- öznesinden farklı olarak,bir bakıma kültürün dışındadır.
“Bizler yazılırız” formülasyonu,kültürel olarak üretildiğimizi anlatmanın ortak bir ifade biçimine dönüşmüş durumdadır ve bu haliyle dışavurumcu bir yazı ya da dil modeliyle(diyelim,yazarken önceden verili olan bir benliği,bir kimliği dışavurduğumuz ya da bir özvarlığı temsil ettiğimiz görüşüyle) karşıtlık oluşturur.Fakat bu idealist bir anlamda da yorumlanmamalıdır,çünkü benlik,”kendisi”nin bir ölçüde yok olduğu dilde üretilmektedir;yazıyla kaybolan şey özvarlığın benliğidir.Ayrıca benliğin sadece pasif bir şekilde yazılmış olduğu,benliğin üzeri yazılmayı bekleyen boş bir kağıt olduğu anlamında da düşünülmemelidir.Derrida,böyle bir saf algı yaklaşımına karşılık olarak,”biz ancak yazdıkça yazılırız,” demiştir(1978,s.226).”Ancak yazdıkça” deyişi,benlik ile yazma arasındaki ilişkinin anlaşılması açısından kesinlikle can alıcı bir noktaya parmak basmaktadır.Demek ki biz yazmadıkça,kültürel üretim sürecine aktif bir şekilde girmedikçe,yazılmış,kültürel bakımdan üretilmiş olmayacağız.
Kültür teorisinde Barthes ve Cixous gibi insanların yazılarıyla öğrenmeye başladığımız “benliği yazma” fikrini de bu çerçevede düşünebiliriz.Benliği temsil etmek önceden verilmiş ve yazıyla ifade edilmiş bir benliği içerirken,yazı,benliğin oluşmasını,önceden tam haline gelmemiş,tersine süreç halinde olan bir benliğin şekillenmesini kapsamaktadır.Öyleyse yazmada ve diğer pratiklerde,kendini dönüştürmenin potansiyeli yatmaktadır diyebiliriz;benlik gezip dolaşan,sürekli oluş halindeki bir benliktir.Foucault kendimizi,yaşamlarımızı birer sanat eseri gibi yaratma idealinden “sahicilik değil,bir yaratıcılık pratiği”(1984,s.351) diye söz ederken,Nietzsche de bu oluş sürecindeki tutkunun yeri konusunda ısrarlıdır...
A.Game - A.Metcalfe

Hiç yorum yok: