Şüpheciliğin Aptallığı / Paul Tabori,cogito



...1911 yılında,yani Marconi’nin Cornwall’dan Newfoundland’a telsiz sinyalleri göndermeyi başarmasından on yıl sonra,Avusturyanın önde gelen fizikçilerinden biri Hırvat asıllı bilim adamı Nikola Tesla’yı aşağılamak için uzun bir makale yazdı.Dar görüşlü bir bilim adamının en güçlü deliller karşısında bile nasıl inadını sürdürdüğünü göstermek için bu makaleden bir paragraf alıntı yapalım.
“Bay Tesla bize dünyayı değiştireceğini söylüyor.’Elektrik Dünya Düzeni’ adını verdiği bir şey keşfetmiş.Yüzsüzlüğünü devam ettirerek bir insanın ister el yazısı ister ise basılmış olsun herhangi bir konuşmasının aynısını bir başka noktaya iletebileceğini söylüyor.Yani dünyanın herhangi bir noktasından gönderilen yazılı bir sayfa neredeyse aynı zamanda aslının aynı olarak başka bir makinada belirecek.Kendisi bununla da kalmayıp elektrik dalgaları ile müzik iletebilecek bir aletin de yapılabileceğini savunuyor.Yani bir koltukta rahatça oturacağız,elimize küçük bir alıcı alet alacağız,ve inanılmaz uzaktaki bir operanın aryalarını dinleyeceğiz!Bu bile kendisine bilim adamı sıfatı yakıştıran kişinin nasıl gerçeklerden uzak ve tehlikeli bir hayalci olduğunu gösterir.Bu adam bir de kendisini Nobel ödülüne aday gösterme cesaretinde bulunuyor.”
Bu da New Yorker dergisinin “bulutlu kristal top” dediği klasik bir olay.
İlk buz yapan makinanın bulucusu Amerika’ya İspanya’dan göçmen olarak gelmiş olan Doktor John Gorrie,icadını üretebilecek parayı bulamadığı için beş parasız ve aşağılanmış bir biçimde öldü.Oysa 1850 yılında aletini ilk kez Florida’da denediği zaman halkın büyük ilgisini çekmişti.Dr.Gorrie’nin kaderini binlerce kişi paylaşmıştır.Her başarılı mucidin yanında binlerce kişi icadını tanıtmayı başaramamıştır.Eğer inançsızlık ve şüpheciliğin aptallığı olmasaydı bir çok icat yıllarca önce kullanıma girecekti.
Eğer mucitler zor zamanlar geçirmişlerse (ve hâlâ geçiriyorlarsa)sizce şairlerin,ressamların ve müzisyenlerin durumları nasıldı?Aptallık her çağda adaleti renklendirmiş ve etkilemiştir.Bilim adamları ve şairler insanlığın gerçek peygamberleridir,ve bu niteliklerinden dolayı onlara asırlar boyunca hem bedensel hem de ruhsal anlamda sürekli olarak acı çektirilmiş.
….Heine ile amansız bir savaşa giren politik yazar ve hicivci Ludwig Börne,Goethe’yi-aslında başka bir şairi eleştirirken-tek bir cümle ile harcıyordu:”Torquato Tasso bütün yüce ve aşağılık tarafları ile Goethe’nin tamamını kapsıyor.”Dresden Müzesi Direktörü Böttiger,Faust’tan bir kaç dize aktardıktan sonra şunları yazmıştı:
“Eğer Goethe gibi birisi bile eserlerinde bu tür dizeler kullanabiliyorsa Fransızların Almanları zevksizlikle suçlamalarına şaşırmamak gerekir.Herr Goethe’nin neden insan ruhunu aşağılamak için Clavigo,Egmont ve Faust gibi yapay karakterler yarattığını anlayabilmiş değilim doğrusu.
Çağdaş bir yayıncı olan Franz von Spaun da hedef olarak kendisine Faust’u seçmiştir:
“Ateşten havale geçirip saçmalayan bir adam bile işi Goethe’nin Faust’undaki kadar çığrından çıkaramaz.Kalem elimden düşüyor.Bu Agora ahırını temizlemek için insanın Herkül’den bile daha güçlü olması gerekir.Dizelerin özensizliği hakkında konuşmak bile istemiyorum;hangi eserini okursam okuyayım bu yazarın kalitesi eski okulun en alçakgönüllü yazarına bile ulaşamıyor.Belki Faust’un belli bir amacı vardır.Ama iyi bir şair bunu kabaca çizerek işini bitirmez,şairin çizim ve renklendirme sanatını bilmesi gerekir…Bazıları sular seller gibi dizelerini döktürürler,ama bu diyabetik sellere benzeyen sıkıcı dizeler asla iyi bir şairin kaleminden çıkmaz.”
…Victor Hugo ise ne zaman Goethe’nin adı geçse sinirden kendini kaybederdi.
“Canavar,hayvan,Soyguncular dışında okunmaya değer hiçbir şey yazmamış.”
Bir arkadaşı nazikçe araya girdi:”Soyguncular‘ı Schiller yazdı Goethe değil.”
Hiçbir utanç belirtisi göstermeyen büyük Fransız gürledi:
“İşte gördünüz mü Goethe onu bile yazamamış.”…

Paul Tabori, cogito-güz / 1996

Hiç yorum yok: